R5tCiU. Roman Tahlili Nasıl Yapılır, roman tahlilinde önemli olan nedir, romn tahlili bize ne kazandırır, roman tahlilinin amacı nedir, roman tahlili proje ödevi olarak verilir mi, roman tahlili performans ödevi olarak verilir mi Roman Tahlili Nasıl Yapılır? Geleneksel ve kabul edilmiş yöntemle roman tahlili şu şekilde yapılmaktadır A. Şekil Yönüyle İnceleme 1. Romanın İsmi 2. Romanın Yazarı 3. Romanın Basıldığı Yer ve Tarih 4. Romanın Yayınevi veya Yayımlayanı 6. Romanın Sayfa Sayısı B. İçerik Yönüyle İnceleme 1. Olayın vakanın Özeti Romandaki ana olayı ve etrafında gelişen küçük olayları iyi saptamak gerekir. a. Romanın Olay Örgüsü b. Romanın Olay Halkalarından Örnekler 2. Kişi Kadrosu Kişiler-Şahıslar a. Asıl Kişiler Karakter analizi yapılırken kahramanı fiziki ve ruhi olarak iki kısımda inceleyebiliriz. I. Fiziki Portre II. Ruhi Portre b. Yardımcı Kişiler Yardımcı karakterlerin fiziki ve ruhi portrelerinde aşırı ayrıntılar ana karakteri gölgede bırakabilir. I. Fiziki Portre II. Ruhi Portre c. Kişiler Arasındaki İlişkiler 3. Olayın Geçtiği yerler Mekânlar Betimlemeler tasvir ve betimlemeler arası gelişmelere dikkat edilmelidir. Ana mekanlar ve küçük geçişlerin olduğu mekan ayırt edilmelidir. a. Mekânlar ve Bu Mekânların Özellikleri b. Mekânların Kahraman ve Olaylarla İlişkisi 4. Zaman Daha çok mevsimler ve kronolojik zamanlar dikkat çekicidir. Gece, gündüz ve senelere de dikkat edilmelidir. Zaman ve mekanlar karakterler üzerinde etkili unsurlardır. a. Kronolojik Zaman I. Gündüz II. Gece III. Mevsimler IV. Yıl b. Zamanda Geriye Dönüşler Yazar bazen vaka zamanını olay zamanını ileri ya da geri zıplatabilir 5. Anlatıcının Bakış Açısı a. Hakim ilahî Bakış Açısı Anlatıcı romandaki bütün olaylara hakimdir b. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı Anlatıcı romandaki kşilerden biridir ve bakış açısı sınırlıdır. c. Gözlemci Bakış Açısı Anlatıcı sadece olayı gözler ve aktarırı. Bakış açısı sınırlıdır. 6. Dil ve Anlatım Özellikleri a. Anlatım Türleri I. Öyküleyici Anlatım II. Betimleyici Anlatım III. Açıklayıcı Anlatım IV. Tartışmacı Anlatım V. Öğretici Anlatım VI. Kanıtlayıcı Anlatım VII. Düşsel Anlatım VIII. Gelecekten Söz Eden Anlatım IX. Coşku ve Heyecana Bağlı Anlatım X. Destansı Anlatım XI. Söyleşmeye Bağlı Anlatım XII. Mizahi Anlatım b. Dil ve Üslup özellikleri I. Akıcılık II. Duruluk-Açıklık III. Yalınlık 7. Romanın Türü a. Tahlil Romanı b. Sosyal Roman c. Macera Romanı d. Tarihî Roman Konu ve Teması Roman Tahlili Nasıl Yapılır, roman tahlilinde önemli olan nedir, romn tahlili bize ne kazandırır, roman tahlilinin amacı nedir, roman tahlili proje ödevi olarak verilir mi, roman tahlili performans ödevi olarak verilir mi
Her romanın anlattığı bir şey vardır ve roman anlatıcı ile anlatılan’a dayalıdır. Anlatıcı araç konumundadır ve bir hikâye anlatmak için vardır der Mehmet Tekin ve vakayı ya da olay’ı şöyle ifâde eder “Vak’a sözlük anlamı itibariyle olup geçen şey’ demektir. Romancı, kaleme alacağı romanın epik’ yapısını bu olup geçen şey’le hatta olması mümkün şeyle kurar. Bu durumda vak’a, roman denilen edebi türün vazgeçilmez öğesi olmaktadır. Aslında vak’a, romana değil, hayata ait bir parçadır ve hayatta rastladığımız, yaşadığımız, yaşayabileceğimiz bir şeydir Romancı sanatın dar anlamda dilin sağladığı imkânlarla onu ehlileştirir ve amacı doğrultusunda onu, yeniden biçimlendirir.”[1] Bu noktada aslında Eco’nun “kurmaca anlatılar, hakikati söylüyor gibi yapar ya da hakikati bir kurmaca söylem evreninde söylediklerini öne sürerler.” sözüne paralel bir söylemdir. Aktaş, ” Öyleyse vaka herhangi bir alâka ile bir arada bulunan veya birbiriyle ilgilenmek mecburiyetinde kalan fertlerden en az ikisinin karşılıklı münasebetlerinin tezâhürüdür.” diyerek olay olgusunun birbiriyle ilgili fertler arasında oluşacağını, böyle bir alâka bulunmadığı takdirde fertlerin birbirinden habersiz olacağını, dolayısıyla da onlar arasında herhangi bir münasebetin varlığından söz edilemeyeceğini dile getirmektedir. Tekin şöyle devam eder “Yeniden diyoruz; çünkü romanın genel dokusu içine çekilen vak’anın kurmaca yapının içinde yer alan vak’anın, edebî bir boyut kazanması için bir mekâna, zamana ve şahıs kadrosuna ihtiyacı vardır. Bunlar gerekli fakat yeterli değildir; yani dilin devreye sokulmasıdır. Dil, roman söz konusu olunca, bir bilinçlendirme mekanizmasıdır. Vak’aya, şahıs-mekân-zaman’ düzleminde canlılık kazandıran dildir.”[2] Olaylar dizisi neleri kapsar? “Olaylar dizisi action-fortune bir romanda başkişinin ahlâk durumu, sosyal durumu, şöhreti, maddi varlığı, sevdikleri, sağlığı ve geçimi üzerinde durur. Olaylar dizisi, başkişinin mutluluğu veya mutsuzluğu, plânlarının başarı veya başarısızlığı ile çözüme kavuşur.” [3] Olay örgüsünü, ” Olayların sebep-sonuç ilişkisine göre anlatılmasıdır.” diye açıklayan Forster, bir örnekle açıklamasını somutlaştırmaktadır ” Kral öldü, arkasından kraliçe öldü’ dersek, bu hikâye olur. Kral öldü, sonra üzüntüsünden kraliçe de öldü’ dersek, olay örgüsü olur. Zaman dilimi bozulmuş değildir; ancak sebep-sonuç ilişkisinin iyice gölgesinde kalınmıştır.”[4] Yani olay öyküsü, Niçin ölmüş?’ sorusunu sorduğumuz yerde başlar; ne olduğu değil, neden olduğu sorusu bizi öykü ile olay örgüsü arasındaki farka ulaştırır. Bu noktada devreye zekâ ve bellek girer, bu iki unsur olay örgüsünün temel taşlarıdır ve salt merak öğesinin sağlayamadığı şeyi verirler bize gizem. Forster olay örgüsünün özelliklerini şöyle verir 1. Olay örgüsü yalın ve özlü olmalı, 2. Karmaşık olduğu durumlarda bile, tüm parçaları, canlı bir varlığın parçaları gibi birbirine bağlanmalı, içinde ölü hiçbir şey kalmamalı, 3. İçinde gizem olsa dahi okuyucuyu yanıltmaktan kesinlikle kaçınmalıdır.[5] Günümüz romanına baktığımızda olay örgüsünün özelliklerinin geliştirilebileceği / değiştirilebileceği düşünülmekte, roman yazarının romanı denetim altına almaması gerektiği, tam tersi onun buyruğuna girip romanın sürüklediği yönde gitmesi gerektiği[6] savunulmaktadır. Bu da Wellek’in olay örgüsünü oluşturan, bütün elemanları içine alan yapıda motiften kişiye kadar bütün elemanların… [7] karışıklığa, düzensizliğe, anlaşılmazlığa neden olacak, kurmaca metinin mantıksal temelinin bozulması anlamına gelecektir. Bu durumu Tekin bir kusur olarak ifâde eder, amacın olayları bütünüyle anlatmak değil, olayları belli bir amaç doğrultusunda, hayatın kronolojik disiplinine uymak zorunda olmadan, belli bir düzene sokarak disiplin ve bütünsellik içinde sunabilmektir, diyerek konuya açıklık getirmektedir. Norman Freidman bu konuyu biraz daha genişletir “Bir eserde bütünü oluşturan parçaların birbirleriyle bağlantılı olduklarını, bütünün bu beraberliğe eşit olduğunu söylemek yeterli değildir. Bununla beraber bütünü amaç, parçaları ve kullanılan teknikleri amaca götüren araçlar olarak görürsek, edebî değerlendirmede mesafe aldığımızı hissederiz. Bir eserdeki parçalar ve teknikler, sadece bir hikâyeyi anlatmak için değil, bir fonksiyonu yerine getirmek, bir amacı gerçekleştirmek için vardırlar ve amaç, öze bağlı estetik bir biçim yaratmaktır. Bir yazar, bir eseri yaratırken, bilinçli veya bilinçsiz olarak belli bir amaca hizmet etmek, belli bir etki yaratmak ister. Eserini yaratırken, nereden başlayacağını, materyalinin ne kadarını, ne gibi bir düzenleme içinde sunacağını, neyi vurgulayacağını, hangi unsurları ikinci plânda bırakacağını, eserini nerede ve nasıl bitireceğini tayin ederken karşılaştığı önemli estetik meseleleri çözmekte yazara rehberlik eden temel ilke, gerçekleştirilecek amaçtır.”[8] Bu amaç ise eser okunduğu zaman okuyucunun vardığı sonuç olarak belirtilir ve romanın yapısını plot roman başkişisinin yaşadığı değişme sürecini etkileyen, iki veya daha çok episoddanaynı merkez etrafında, bir sistem içinde gruplaştırılarak sunulan olaylar zinciri oluşmuş, başlangıcı, ortası ve sonugiriş, düğüm ve çözümü olan bir yapı olarak sunar. Kısaca olaylar dizisinde amacın belli bir disiplin etrafında, neden-sonuç ilişkisi içinde verilmesine ek olarak, bu süreçte romanın özünün oluşturan üç değişken unsuru, romanın başkişisinin ruh durumu- karakter ve davranışları-çevre içindeki durumu ve bunların okuyucuda uyandırdığı tepkiler. Bu da – estetik anlamda bir romandaki olaylar dizisiyle, bu dizinin bizde uyandırdığı duygu silsilesinin etkileşimi- romanın yapısını anlamak demektir. [9] Romanlarda kullanılabilecek yapı biçim özellikleri şunlardır “Olay unsurunun sentezleyici olduğu yapılarPlots of fortune-action Sir Arthur Canon Doyle’un, Wilke Collins’in eserleri. Merhamet uyandıran yapı tipleri The pathetic plot Tess, Üç KızkardeşThe Three Sisters, Satıcının ÖlümüThe Death of a Salesman, İhtiras TramvayıA Streetcar Named Desire, Sokak Kızı Maggie Maggie A Girl of the Streets… Trajik yapı tipleri The tragic plot Oedipus rex, antigone, Othello, hamlet, Lear, Julius caesar… Cezalandıran yapı tipleri The punitive plotHedda Gabler, Volpone, Tartuffe, Duygusal yapı tipleri The sentimental plot Anna Christie, Cymbeline… Takdir duygularımızı uyandıran yapı tipleri The admiration plotGranada’nın fethiThe Conquest of Granada, Davis’in KışOpen Winter… Karakter unsurunun sentezleyici olduğu yapılarPlots of character İhtiras yolu, Portre, Bir Hanımefendinin Portresi, Faulkner’in AyıThe Bear… Karakterde reformu ifade eden yapı tipleri The reform plot Kırmızı MektupThe Scarlet Letter, Toplumun Temel Direkleri The Pillars of the Community… Karakterin denendiği yapı tipleri The testing plot Hemigwey’in Çanlar Kimin İçin ÇalıyorFor Whom the bell Tolls Başkişinin karakterinde bozulma görülen yapı tipleri The dejeneration plot Chekhov’un İvanov ve Martı’sı, İmparator Jones, Gece Güzeldir… gibi diğer romanlar. Fikir unsurunun sentezleyici olduğu yapılarPlots of ToughtHuckleberry Finn, Deniz Feneri, Harp ve Sulh, Gorki’nin Bir Sonbahar gecesi One Autumn Night… Bir uyanışı hikâye eden yapı tipleri The revelation plotRoald Dahl’ın Köpeğe Dikkat EdinBeware of the Dog… Bir gerçeğin sonucuna bağlı olarak gelişen yapı tipleri The affective plotJean Stafford’un Köyde Bir Aşk HikâyesiA Country Love Story, Wartson’un Öteki İkili The Other Two… Hayal kırıklığı ifade eden yapı tipleri The disillusionment plot O’Neill’in Kıllı MaymunThe Hairy Ape, Joyce’un Küçük BulutA Little Cloud…”[10] [1] Tekin Mehmet, Roman Sanatı, Ötüken Neşriyat, [2] Tekin Mehmet, Roman Sanatı, Ötüken Neşriyat, [3] Freiddman Norman, “Romanda Yapı Şekilleri” , Philip Stevick, Roman Teorisi The Theory of the Novel, çev. Sevim Kantarcıoğlu, Gazi Üniversitesi Yayınları, 1988. [4] Forster Roman Sanatı, Ç Ünal Aytür, Adam yay. 1985 [5] Forster Roman Sanatı, Ç Ünal Aytür, Adam yay. 1985 [6] Forster Roman Sanatı, Ç Ünal Aytür, Adam yay. 1985 [7] Wellek Austin. Theory of Literature,1978 Edebiyat Biliminin Temelleri, çev. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1983, [8] Freiddman Norman, “Romanda Yapı Şekilleri” , Philip Stevick, Roman Teorisi The Theory of the Novel, çev. Sevim Kantarcıoğlu, Gazi Üniversitesi Yayınları, 1988. s136-155. [9]Freiddman Norman, “Romanda Yapı Şekilleri” , Philip Stevick, Roman Teorisi The Theory of the Novel, çev. Sevim Kantarcıoğlu, Gazi Üniversitesi Yayınları, 1988. s. 141-142. [10] Freiddman Norman, “Romanda Yapı Şekilleri” , Philip Stevick, Roman Teorisi The Theory of the Novel, çev. Sevim Kantarcıoğlu, Gazi Üniversitesi Yayınları, 1988. s. 147-155. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Ayyıldız’la ortak yayındır İlgili
Bu sayfada Eylül Kitap Özeti Uzun, Eylül Kitap Özeti Kısaca, Eylül Kitap Özeti Olay Örgüsü, Eylül özeti, Eylül kitap özeti ayrıntılı, Eylül özet, Eylül roman özeti, Eylül Kitap Özeti Kısa, Eylül kitap özeti, Eylül kitap özeti kısa bulunmaktadır. *Mehmet RAUF* Romanın kahramanlarında Süreyya Bey, beş yıldır evli olduğu karısı Suat Hanımla birlikte babasının köşkünde oturmaktadır. Süreyya’nın babası yaşlı, halden anlamaz, dediğim dedik bir insandır. Süreyya ve eşi Suat babalarının bu tutumundan memnun değildirler. Evden uzaklaşmak için yaz aylarını babasının Bakırköy’deki şehre uzak bağ evinde geçirmek zorunda kalmaktadırlar. Evde babasıyla birlikte, annesi, kız kardeşi Hacer, eniştesi Fatin, dadı ve hizmetçiler de vardır. Rahatına ve zevkine düşkün bir adam olan Süreyya, bir dairede memurdur. Her zaman yaz aylarını Boğaziçi’nde bir yalıda geçirmenin hayalini kurar. ancak aldığı maaş bu hayali gerçekleştirmek için pek mümkün olmamaktadır. Süreyya’nın halasının oğlu Necip de ara sıra köşke misafir olarak gelir. Necip, çalışmadan yaşayan, vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde geçiren, yaşı otuzu geçtiği halde evlilikten kaçan bir gençtir. Hacer, evli olmasına rağmen Necip’e sırnaşmakta onunla gönül eğlendirmektedir. Üstelik eşi kendisi için her şeyini verecek kadar onu sevmektedir. Suat bu duruma da çok kızmaktadır. Kocasına bir sevgiliden çok anne şefkatiyle bağlı olan Suat, evliliklerinde eski heyecanlarının kalmadığını üzülerek hisseder. Kocasını mutlu etmek için bir şeyler yapmak ister. Gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir. Yalı kiralandığı haberi evde duyulunca Hacer, kıskançlığından patlayacak hale gelir. O gece kocası Fatin’le kavga eder. Suat, Necip’i yeni evlerine davet eder. Süreyya ve Suat yalıya yerleşirler. Hem dostları hem de akrabaları olan Necip de Suat ve Süreyya’ nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir. Necip, bu mutlu çifte imrenerek bakar. Kendisini yalnız hisseder, yaşantısını bir cehenneme benzetir. Necip ara sıra yalıya misafir olarak gelir. Süreyya ile Suat, Necip’in gelmesine çok sevinirler, gitmesini geciktirmek için tuhaf tuhaf bahaneler uydururlar. Suat uzunca bir aradan sonra yeniden piyano çalmaya başlar. Süreyya kendi alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip’le birlikte zaman geçirip piyano çalmaktadır. Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey bir şeylerin olduğunu, Suat Hanım’a aşık olduğunu anlar. İçini bir sıkıntı kaplar, onlardan uzaklaşmak ister. Necip, içindeki sıkıntıyı atmak için Beyoğlu’na ve Ada’ya gider, yeni arkadaşlar edinir. Fakat bir türlü aradığı huzuru bulamaz. Aklına Boğaz’da Süreyya ile Suat’ın yalısında geçirdiği günler gelir. Bu durumdan kurtulmaya çalışsa da başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir. Giderken de Suat’ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır. Daha sonraları Necip’in hastalandığı öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Hastalığın tehlike devresi geçince Necip’in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir. Hacer Necip’in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip’in kendinden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip’in annesi eldiveni gösterir. Suat kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar fakat kimseye sezdirmez. O sırada Necip’te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez. Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki O, onlardan kaçmak için uğraşmaktadır. Necip bir şekilde sevdiği kadına ilanı aşk eder. Suat’ın tepkilerinden onunda kendisini sevdiğini anlar. İki aşık birbirlerini sevmektedir fakat piyanoyla çaldıkları şarkılarla, sözlerle, bakışlarla… Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül ayı gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Konuyla ilgili tartışırlar. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya bir şeyleri sezmiş olup, o yüzden gitmiştir. Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer’in davranışları, onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Hacer her fırsatta Necip’i ve Suat’ı sıkıştırır, onlara imalı sorular sorar, ağızlarından laf almaya çalışır. Suat, sürekli olarak Hacer’in gözlerini üzerinde hissettiği için, Necip’e karşı olabildiğince mesafeli ve soğuk davranır. Necip, Suat’ın zihninden geçenleri bilmediği için bu duruma alınır. Birbirlerini buldukları anda, ister istemez kaybedeceklerdir. Suat kendisinde kalan Necip’in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır. Bir gece konakta yangın çıkar. Herkesi bir telaş ve korku alıp götürür. Canlarını zor kurtarırlar. Etrafta çığlıklar, feryatlar, gürültüler, çatırtılar birbirine karışır. Dumanlar, alevler bir anda konağın her tarafını kaplar. Herkes büyük bir panikle dışarı kaçışır. Süreyya şaşkın bir halde oraya buraya koşar. Suat’ı arar. Ama Suat ortalıklarda yoktur. Süreyya alevlerin içine doğru Suat diye inlemektedir. Suat’ın bulunduğu odanın kapısına gelirler. “Suat!” diye seslenirler. Zayıf bir inilti sesi duyar gibi olurlar. Ortalık yakıcı alevlerle, boğucu dumanla kaplanır. Necip dehşetle haykırarak içeri atılır. Fakat tam bu esnada şiddetli bir çatırtıyla tavan yıkılır, her taraf alevler içinde kalır. Her ikisi de çöken tavanın altında kalırlar. KİTABIN ADI EYLÜL EYLÜL KİTABIN YAZARI Mehmet RAUF EYLÜL YAYIN TARİHİ 2013 Eylül Romanı Kaç Sayfa 256 EYLÜL ROMANININ KONUSU Süreyya ve onun karısı Suat ile akrabaları olan Necip Bey ile aralarında geçen olayları anlatmaktadır. Yasak bir aşk anlatılmaktadır. EYLÜL ROMANININ ANA FİKRİ Aile içi iletişim açısından da değerlendirilebilecek bir aşkı anlatır. Evli bile olsa kişilerin ellerinde olmadan, bir arada bulundukları sürede birbirlerine yakınlaşmaları ile aralarında yaşanan yasak aşkı anlatmaktadır. Psikolojik bir romandır. Eylül kitabındaki şahıslar, eylül roman kahramanları Suat Kocası Süreyya ile mutlu bir evlilik sürdürürken Necip Bey’e aşık olur. Süreyya Suat’ın kocasıdır. Bir dairede memurdur. Maaşı hayallerine yetmez. Necip Akrabaları olan Süreyya ve Suat’ın yanına gelip, Suat’a aşık olan bir adamdır. Hacer Suat’ın kardeşi ve Necip ile gönül eğlendiren bir kadındır. Eylül Mehmet Rauf’un yayın hayatımıza kazandırdığı romanlardandır. Bu yazıda ünlü edebiyatçılarımızdan Mehmet RAUF’un eylül adlı romanının özeti, eylül romanının olay örgüsü, eylül mehmet rauf özeti kısa, Eylül romanının özeti, Eylül kısa özet, Ortaokul lise öğrencilerinin okuyabileceği kitap özetleri, lise öğrencilerinin okuması gereken bir kitap özeti, 7, 8. Sınıf Ortaokul öğrencilerinin okuyabileceği kitap özetleri, 9 10 11 ve 12. Sınıf lise öğrencilerinin okuması gereken bir kitap özeti bulunmaktadır.
yaban romanının olay örgüsü kısaca