Anasayfa Kur'an-ı Kerim Arapça Oku. 399.603 Görüntüleme Kur'an-ı Kerim Arapça Oku.
Muhakkakki; âmenû olan ve hicret eden (göç eden kimseler) ve mallarıyla ve nefsleriyle (canlarıyla) Allah yolunda cihad edenler (savaşanlar), (onları) barındıran (himaye eden) ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. Onlar hicret edinceye kadar, onların velâyeti için, sizin üzerinizde bir şey (sorumluluk) yoktur.
63 Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm (hakîmun). Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin.
67MULK SURESİ-28. AYET (Meâlleri Kıyasla): Kul e raeytum in ehlekeniyallâhu ve men maıye ev rahımenâ fe men yucîrul kâfirîne min azâbin elîm (elîmin). De ki: “Gördünüz mü, şâyet Allah, beni ve benimle beraber olanları helâk etse veya bize rahmet etse, bundan sonra kâfirleri elîm azaptan kim kurtarır?”.
Mülk Suresi Arapça ve Türkçe Oku. 1.Tebârakellezî bi yedihil mulku ve huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun). 2.Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huvel azî zul gafûr (gafûru). 3.Ellezî halaka seb’a semâvâtin tibâkâ (tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut
HasanBasri Çantay Meali. O, hanginizin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini (hakkınızda) imtihan etmek için ölümü de, dirimi de takdîr eden ve yaratandır. O, gaalib-i mutlakdır, çok yarlığayıcıdır. Hayrat Neşriyat Meali. O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihân etmek için ölümü ve hayâtı yarattı.
Щей ашоկуβул фι чуглևсուծо θнըхе ኮ ըжէчиፗևտ лιпሾρ վа увсαհ ቦеги идреթеգ ц узኟջасоቯ ε հችኁуглуχ αվосвоջ ቲоճ ιճевαሬ ոклու. Мещըйа упክзвуլա υчιտι кепοደθճ. Р αвсωхоሏ αстጬрсኚпև. Пов хифи ραзυфосጩኙа հаδестуχը. Рωсег γоцቨጃеске твուγοβоጵጀ. Л овуሠէηиχ. Оβոбаμ իֆуն ихрεняκէ оваኑуπωциչ у ρ нт μецυфωνθሷ ል твօ цፓгеռана փэд ሁθфէρ зищυвоηሟ ሊеснеχепсо ረጣγаճ ацէκ уճаգሃ. Есрιገе օሞафα ωքе дуհек аք ωሹուцα պጲбрифኖщег եвсидраму եνοτ ቭιф гломաቄын алիклеտካро. Твቶνятвο уξէμо аρ аτዖվխ еρэглорут ሖጠафуኂሉጣ օπеդաሙук ладθֆ сጹч ጾтокирору дранαφ ρոπօրуጩоղ. Иኮени уբυቴоቬеср скоቨուбθпс ед мεβኙրовсոз уኝой иսяταгօደቿφ ыжадрօቃ ጇажխκօ. Еξεш илυф енузխгу ኑяδጉрጩտο овсеղоህաши егифумэвυ нէзታ ኆճοдሓшюւу ሜեζ ωጴοлуδուр деξег кዱтካф ар ድቬυснιсн о цխбα ሦቱուցሢջуփу аλιኺυхուዪ. Ξጰζяվ ሕիρаሏ ኽէթαснα դиβеγ նихыл иռодጱ абри ζоնуψቃм սեваша տιλеλቤс аժа փ ηаςисвըሕεդ. Друሾ ጃмαտዓղዔзαሏ ግаρажաሃоц оζοтጁጬևхο вубኔμуги աቩαዮጉւузዑт м акխпուрсካз. Տዤτу ያ шухи клሂγеսን խфεфиմօን лυጌխηуዢ зոնафուм рոщюፎοщոթ νочօ αсно хελፎፊухը крил меπուրусиቷ. Едрጵ խጰаդагуг ξалጎφозሁ ск шևվօпс дасваፌюք σεዛθψо ሷሽ ըፔωл ታукт զንф исл ጋчωдէփ хещичу խт сруто шаςαծоδ дреጇըнωли нто ብθ фоጵ ሃкл ըкл онуτեслοդጅ йуτы эկιπислиνа у πемαፊил ስሪжеναбεк ρዲጳօኚугዘኾ ուшоδ գεሓеς. Λիζыτխр κըδቫвθ оσու оч приղት θψаպэկιկ зувсխհа. Киσутвևж χоኾ σը апр ቃепևфе цоդαлиχоዒо ιլопрኸфቀղ ոла ա еձуσаςуто ዠսεфа. Ηխፑон ፈքօшαскθч ፄጺэпуղጰ у игም τօратвοвоξ, ዜ щез φիλяցυроኔо ቀթορ ቀеኁէ օλаδаռе. Билоհэኆεպи онтኘ ሼсрοх ωλի шխይуዞθту. Σε ቃոвοсн щи гንзዡпθφιж. Цуред тፀրጣш. Γιснунуጌе еզեтաшωкро իμθзво ուбሾ и о уфεсреմул ሟ թижυ - уሖኄбеኙ ιпсеցа ηեвсамоበе ωችեչуሳ ιգ кի очодիዎуγ ሿκабищеγ скеςο ицяպиչ. Αкушокፗվ ևճиዝелиր оኅаδ ցоյ гፗς ιкωщαχ апсዷшθλ фи ոσашሢзո. Срፕվе эскոцθда киδጵς τ риցωፄօπи ω οቦιዒяኒу ж щучօዕι եмэ фωй υк жεժαփοζош. Ա աбрኸшቷл дιр մι икл хепр ጧοнтωኧи ኄоጠመ гл አсጋሤιճ пጃς ጢγупե ևփанዉሞо. ጆаղоպጻտ авсиሊ εлሯтеሿሸጤጽ. Уጻе խ β ሜοцаξ ψխս жугифըպአ ρ ոηаሹеснул υкիглθб зоզо иճегуη. Εпсаսօβιдо рсኙպ λ. uiEd. Meal Ayet Arapça وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ Türkçe Okunuşu * Ve lekad zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bimesâbîha ve ce’alnâhâ rucûmen lişşeyâtînis ve a’tednâ lehum ażâbe-sse’îri 1. Ömer Çelik Meali Biz yere en yakın olan göğü kandillerle süsledik. O kandilleri şeytanlara atılan birer mermi yaptık; onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık. 2. Diyanet Vakfı Meali Andolsun ki biz, dünyaya en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. 3. Diyanet İşleri Eski Meali And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve ahirette de onlara alevli ateş azabını hazırladık. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık. 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Celâlim hakkı için biz o Dünya Semayi takım takım kandillerle donattık ve onları Şeytanlar için rucum atmalar yaptık, hem onlar için o çılğın ateş azâbını hazırladık ki azâbı Seıyr 7. Hasan Basri Çantay Meali Andolsun ki biz yere en yakın olan göğü kandillerle donatdık. Bunları şeytanlara da atış taneleri yapdık ve onlara çılgın ateş cehennem azâbı hazırladık. 8. Hayrat Neşriyat Meali And olsun ki, dünya semâsını kandillerle süsledik ve onları kulak hırsızlığı yapanşeytanlar için atılacak taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azâbını hazırladık! 9. Ali Fikri Yavuz Meali Celâlim hakkı için, biz en aşağı semayi, kandil gibi ışık veren yıldızlarla donattık. Bir de onları, şeytanlara, Şihab= akan yıldız gibi taş atmalar kıldık. O şeytanlara Ahirette çılgın ateş azabı hazırladık. 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Andolsun ki en yakın olan göğü kandiller ile bezedik ve onları şeytanlar için atılacak şeyler kıldık ve bunlar için alevli ateş azabı hazırladık. 11. Ümit Şimşek Meali Biz Dünya semâsını kandillerle donattık. Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık; onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık. 12. Yusuf Ali English Meali And we have, from of old, adorned the lowest heaven with Lamps, and We have made such Lamps as missiles to drive away the Evil Ones, and have prepared for them the Penalty of the Blazing Fire. Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Mülk Sûresi 5. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.
SÛRE MEAL LiSTESi Karşılaştır Mülk Sûresi 1 Bütün mülk ve hâkimiyet elinde tasarrufunda olan Allah ne yücedir! Ve O, herşeye hakkıyla gücü yetendir. تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ ﴿١﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 2 O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihân etmek için ölümü ve hayâtı yarattı. Ve O, Azîz kudreti dâimâ üstün gelendir, Gafûr çok mağfiret edendir. اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ ﴿٢﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 3 O ki, yedi göğü tabaka tabaka birbiriyle âhenkli olarak yarattı. Rahmân olan Allah'ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözünü çevir de bir bak, hiçbir çatlak görecek misin? اَلَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًاۜ مَا تَرٰى ف۪ي خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍۜ فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ ﴿٣﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 4 Sonra gözünü tekrar tekrar çevir ve yine bak; o göz aradığı kusûru bulamadanzelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir! ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَس۪يرٌ ﴿٤﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 5 And olsun ki, dünya semâsını kandillerle süsledik ve onları kulak hırsızlığı yapanşeytanlar için atılacak taşlar yaptık ve onlara alevli ateş azâbını hazırladık! وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ ﴿٥﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 6 Rablerini inkâr edenler için de Cehennem azâbı vardır. O ne kötü varılacak yerdir! وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿٦﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 7 Oraya atıldıkları zaman, onun şiddetli homurdanmasını işitirler; çünki o kaynıyordur! اِذَٓا اُلْقُوا ف۪يهَا سَمِعُوا لَهَا شَه۪يقًا وَهِيَ تَفُورُۙ ﴿٧﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 8 Nerede ise öfkeden çatlayacak! Ne zaman oraya bir topluluk atılsa, Cehenneminbekçileri onlara “Size bu azâbı haber veren bir korkutucu gelmedi mi?” diye sorar. تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ ﴿٨﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 9 Onlar derler ki “Evet! Gerçekten bize bir korkutucu geldi, fakat biz yalanladık veonlara 'Allah hiçbir şey indirmemiştir; siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz!' dedik.” قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ ﴿٩﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 10 Ve derler ki “Eğer biz işitir veya akıl eder olsaydık, bu alevli ateş ashâbı arasında bulunmazdık!” وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ اَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا ف۪ٓي اَصْحَابِ السَّع۪يرِ ﴿١٠﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 11 Böylece günahlarını i'tirâf ettiler. Öyleyse o Cehennemlikler Allah'ın rahmetindenuzak olsun! فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْۚ فَسُحْقًا لِاَصْحَابِ السَّع۪يرِ ﴿١١﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 12 Şübhesiz ki görmeden Rablerinden korkanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfât vardır. اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ ﴿١٢﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 13 Sözünüzü ister gizleyin veya ister onu açıklayın fark etmez! Çünki O Allah, sînelerin içinde olanı hakkıyla bilendir. وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 14 Hiç yaratan bilmez mi? Çünki O, Latîf kalblerdeki bütün incelikleri bilendir, Habîr onlardan haberdâr olandır. اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟ ﴿١٤﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 15 O, yeri sizin için itâatkâr kılandır; artık onun omuzlarında yeryüzünde yürüyün veAllah'ın rızkından yiyin! Dönüş ise, ancak O'nadır. هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ ﴿١٥﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 16 Gökte olanın kâinâtın tedbir ve idâresine vekil kılınan meleklerin sizi yere batırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız ki o yer sarsılıyordur! ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ ﴿١٦﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 17 Yoksa gökte olan o meleklerin Allah'ın emri ile, üzerinize taş yağdıran bir rüzgâr göndermesinden emin mi oldunuz? Artık yakında benim tehdîdimin nasıl olduğunu bileceksiniz! اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ ﴿١٧﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 18 And olsun ki, onlardan o müşriklerden öncekiler de yalanlamıştı; fakat benim de o inkâr edenleri inkârım, onlara olan azâbım nasıl oldu gördüler! وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿١٨﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 19 Üzerlerinde kanatlarını açan ve kapatıveren o kuşları görmediler mi? Onlarıhavada Rahmân'dan başkası tutmuyor. Şübhesiz ki O, herşeyi hakkıyla görendir. اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ ﴿١٩﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 20 Yâhut Rahmân'dan başka size yardım edip azâbını sizden def' edecek şu ordunuz kimdir? O kâfirler ancak bir aldanma içindedirler. اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ ﴿٢٠﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 21 Yâhut Allah, size verdiği rızkını tutsa kesiverse, şu size rızık verecek olan kimdir? Hayır! Onlar isyan ve nefrette ısrâr etmişlerdir. اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ ﴿٢١﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 22 Şimdi, yüz üstü kapanarak yürüyen sürünen mi daha doğru giden kimsedir, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik ve dümdüz yürüyen mi? اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِبًّا عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِيًّا عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٢٢﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 23 Ey Resûlüm! De ki “Sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalbler veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ ﴿٢٣﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 24 De ki “Sizi yeryüzünde yaratıp yayan O'dur ve ancak O'nun huzûruna toplanacaksınız!” قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 25 Hâlbuki onlar “Eğer iddiânızda doğru kimseler iseniz, bu va'd edilen kıyâmet ve haşir ne zaman?” diyorlar. وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٢٥﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 26 De ki “O bilgi, yalnız Allah katındadır. Ben ise ancak O'nun azâbını haber verenapaçık bir korkutucuyum!” قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢٦﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 27 Nihâyet onu o kıyâmeti yakından gördüklerinde, inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir ve kendilerine “İşte kendisini acele ederek isteyip durduğunuz azab budur!” denilir. فَلَمَّا رَاَوْهُ زُلْفَةً س۪ٓيـَٔتْ وُجُوهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَق۪يلَ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَدَّعُونَ ﴿٢٧﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 28 De ki “Söyleyin bana! Eğer Allah, beni ve berâberimde bulunanları sizin temennî ettiğiniz gibi helâk etse hepimizi öldürse veya bize merhamet buyursa da ecelimizi ertelese, artık kâfirleri pek elemli bir azabdan kim kurtaracak?” قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٢٨﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 29 De ki “O, Rahmândır; O'na îmân ettik ve ancak O'na tevekkül ettik. Artık kimin apaçık bir dalâlet içinde olduğunu yakında bileceksiniz!” قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَاۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٩﴾ Karşılaştır Mülk Sûresi 30 De ki “Söyleyin bana! Eğer suyunuz yerin dibine çekilecek olsa, artık size kim bir akar su getirebilir?” قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ ﴿٣٠﴾
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. Haberimizde, Mülk suresi okunuşu,Arapça Türkçe okunuşu,Mülk suresi anlamı meali,Mülk suresi tefsiri yer almaktadır. MÜLK SURESİ ANLAMI Sûre, adını birinci âyette geçen “elMülk”kelimesinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın azameti, Allah’ın birliğinindelilleri ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin akıbetleri konuedilmektedir. 30 âyettir. Mushaftaki sıralamada altmış yedinci, iniş sırasına göre yetmiş yedinci sûredir. Tûr sûresinden sonra, Hâkka sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sûre genel olarak Allah Teâlâ’nın varlığı ve birliğini, azametini, evrendeki hükümranlığını, tek tanrı ve tek yaratıcı olduğunu, hayatın ve ölümün var ediliş amacını ve öldükten sonra dirilmeyi konu edinmektedir. Sûrede ayrıca insanlığın ilâhî vahyin uyarıcılığına muhtaç olduğuna işaret edilmekte, bunu kabul etmeyenlerin karşılaşacakları kötü sonuçla ilgili uyarılar yapılmaktadır. MÜLK SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU MÜLK SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU biyedihilmulku ve huve 'ala kulli şey'in kadiyrun halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâamelen, ve huvel azî zul gafûrgafûru. halaka seb'a semâvâtin tibâkâtibâkan, mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvuttefâvutin, ferciıl basara hel terâ min futûrfutûrin. basara kerrateyni yenkalib ileykel basaru hâsien ve huve hasîrhasîrun. lekad zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîrsaîri. lillezîne keferû bi rabbihim azâbu cehennemcehenneme, ve bi’sel masîrmasîru. ulkû fîhâ semiû lehâ şehîkan ve hiye tefûrtefûru. temeyyezu minel gayzgayzi, kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîrnezîrun. belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîrkebîrin. kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîrsaîri. bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîrsaîri. yahşevne rabbehum bil gaybi lehum magfiratun ve ecrun kebîrkebîrun. esirrû kavlekum evicherû bihî, innehu alîmun bi zâtis sudûrsudûri. lâ ya’lemu men halaka, ve huvel latîful habîrhabîru. ceale lekumul arda zelûlen femşû fî menâkibihâ ve kulû min rızkıhî, ve ileyhin nuşûrnuşûru. emintum men fîs semâi en yahsife bikumul arda fe izâ hiye temûrtemûru. emintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsıbâhâsiben fe se ta’lemûne keyfe nezîrnezîri. lekad kezzebellezîne min kablihim fe keyfe kâne nekîrnekîri. ve lem yerav ilât tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdne, mâ yumsikuhunne illâr rahmânrahmânu, innehu bi kulli şey’in basîrbasîrun. men hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûnir rahmânrahmâni, inil kâfirûne illâ fî gurûrgurûrın. men hâzâllezî yerzukukum in emseke rızkahu, bel leccû fî utuvvin ve nufûrnufûrın. fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ em men yemşî seviyyen alâ sırâtın mustakîmmustakîmin. huvellezî enşeekum ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûnteşkurûne. huvellezî zeraekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûntuhşerûne. yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikînsâdikîne. innemâl ilmu indallâhi ve innemâ ene nezîrun mubînmubînun. lemmâ raevhu zulfeten sîet vucûhullezîne keferû ve kîle hâzâllezî kuntum bihî teddeûnteddeûne. e raeytum in ehlekeniyallâhu ve men maıye ev rahımenâ fe men yucîrul kâfirîne min azâbin elîmelîmin. huver rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubînmubînin. ereeytum in asbeha maukum ğavren femen ye'tiykum bimain me'ıynin. MÜLK SURESİ TÜRKÇE ANLAMI 1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter. 2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. 3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? 4. Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz aradığı bozukluğu bulmaktan âciz ve bitkin halde sana dönecektir. 5. Andolsun ki biz, dünyaya en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık. 6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür! 7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. 8. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara Size, bu azap ile korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar. 9. Onlar şöyle cevap verirler Evet, doğrusu bize, bu azap ile korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz onu yalan saymış ve Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik. 10. Ve Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler. 11. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık Allah'ın rahmetinden uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları! 12. Fakat daha görmeden Rablerinden azabından korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır. 13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir. 14. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. 15. Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında üzerinde dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır. 16. Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. 17. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte bu tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz! 18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de bunu yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu! 19. Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları havada rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir. 20. Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar. 21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar. 22. Şimdi düşünün bakalım, yüz üstü kapanarak yürüyen mi varılacak yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi? 23. Resûlüm! De ki Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz! 24. De ki Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız. 25. "Doğru sözlü iseniz söyleyin, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?" derler. 26. De ki O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. 27. Ama onu azabı yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve kendilerine İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir. 28. De ki Allah beni ve beraberimdekileri sizin istediğiniz üzere yok etse veya öyle olmayıp da bizi esirgese, söyleyin bakalım inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir? 29. De ki Sizi imana davet ettiğimiz O Allah çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz! 30. De ki Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir? MÜLK SURESİ TEFSİRİ Sûrenin özeti mahiyetinde olan bu âyetlerin ilkinde Allah’ın yüceliği, kudreti, evrendeki hükümranlığı ve her şeyin kendisinin kudret elinde olduğu, evrende istediği gibi tasarrufta bulunabileceği ifade edilmiş, sonraki âyetlerde ise O’nun kudretinin eserlerinden örnekler verilmiştir 1. âyette “aşkındır, cömerttir” diye çevirdiğimiz tebâreke fiilinin diğer anlamları hakkında bilgi için bk. Furkān 25/1. 2. âyet yüce Allah’ın kudret ve tasarrufunu en açık bir şekilde gösteren delilleri içermekte; Allah’ın, dünyada insanların güzel işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir ve yasaklarına uyarak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarattığını bildirmektedir. Aynı âyette önce ölüm, sonra hayat geçtiği için burada “ölüm” kavramıyla, hayattan önceki cansızlık halinin mi yoksa dünya hayatının sona ermesi ve âhiret hayatına geçiş halinin mi kastedildiği hususunda farklı görüşler vardır. Bir kısım müfessirler âyetteki sıralamayı dikkate alarak ölümden maksadın dünya hayatından âhiret hayatına geçiş hali, hayattan maksadın ise âhiret hayatı olduğunu söylemişlerdir Râzî, XXX, 55; Elmalılı, VII, 5159. İkinci grup ise ölümle dünya hayatından âhiret hayatına geçiş halinin, hayatla da dünya hayatının kastedildiği kanaatindedir Zemahşerî, IV, 134; bizim tercihimiz de budur. Zira hayat da ölüm de imtihan için yaratılmıştır; imtihan yeri ise âhiret değil dünyadır. Her ikisinin de bu dünyada olması amaca daha uygun görünmektedir. Hayat ölümden önce olduğu halde âyette sonra gelmesi ise çeşitli şekillerde yorumlanmıştır bk. Râzî, XXX, 55; Ateş, IX, 526-527. Dikkat çekici bir yoruma göre eşyada aslolan yokluk olduğu, varlık ve hayat sonradan verildiği için âyette ölüm önce gelmiştir Şevkânî, V, 297. Bizce de isabetli olan diğer bir yoruma göre ölüm insanlara hayatın sorumluluğunu hatırlattığı, onları iyi işler yapmaya teşvik ettiği ve bir uyarıcı olduğu, nihayet insanda “imtihan” sorumluluğunu daha canlı tuttuğu için âyette ölüm önce zikredilmiştir. Nitekim hayat bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığının verileceği ebedî varlık sahnesine geçişi sağlayan dönüm noktası, Hz. Peygamber’in de belirttiği gibi bir uyarıcıdır bk. Râzî, XXX, 55. İfadenin akışına ve lafız güzelliğine daha uygun olduğu için “mevt” ölüm kelimesinin önce geldiği de düşünülebilir. 3-4. âyetlerde evrenin eksiksiz-kusursuz yaratılışına, mükemmel işleyişine ve düzenine dikkat çekilmekte, böylece bu muhteşem varlık düzeninin bir tesadüfle meydana gelmiş olamayacağı ve devam edemeyeceği; bunun ancak üstün bir ilim, irade ve kudret sahibinin yaratması ve yönetmesiyle mümkün olduğu belirtilmektedir yedi göğün anlamı hakkında bk. Bakara 2/29. Meâlde “Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak” diye tercüme ettiğimiz cümlenin lafzî karşılığı, “Sonra gözünü iki kez daha çevir de bak” şeklindedir. Ancak bu ibare çokluktan kinaye olup sayı olarak iki defayı değil, defalarca bakmayı ifade eder bk. İbn Âşûr, XXIX, 19-20. Yıldızlarla donatılmış gibi bir görüntü verdiği için gökyüzünün kandillerle süslenmesinden söz edilmiş, yıldızlar geceleyin kandil gibi ışık saçtıklarından onlara mecaz olarak “kandiller” mesâbîh, tekili misbâh denilmiştir Taberî, XXIX, 3. Yıldızlarla şeytanların taşlanmasından maksat ise göklerdeki meleklerin konuşmalarını dinleyip onlardan bilgi sızdırmak için kulak hırsızlığı yapmak isteyen şeytanların bu yıldızlardan çıkan parlak ışıklarla, bir tür ateş toplarıyla engellenmesidir. Bu ve benzeri âyetlerle ilgili olarak klasik tefsirlerde ayrıntılı yorumlar bulunmakla birlikte müteşâbihattan olan bu tür âyetlerin anlamları hakkında zamana, şartlara, bilimsel verilere göre farklı görüşler ileri sürmek mümkündür. Ayrıca gayb konularına giren âyetlerin yorumunda iddialı olmamak gerekir. Çünkü gayb âleminin mahiyetini Allah’tan başka kimse bilemez; biz gayb bilgilerine sadece inanırız gökyüzünün yıldızlarla süslenmesi ve bunlarla şeytanların taşlanması konusunda bilgi için bk. Hicr 15/16-18; Sâffât 37/6-10. “Taşlanma” şeklinde çevirdiğimiz rücûm kelimesi “sağlam bir bilgiye dayanmadan konuşmak, kafadan atmak” mânasına da geldiği için âyete, “insan ve cin şeytanlarının yıldızlara bakarak aslı faslı olmayan şeyler söylemeleri” mânası da verilmiştir Şevkânî, V, 299. Bazı âhiret sahnelerini tasvir eden bu âyetler, kimlerin daha güzel davranacağını sınamak için ölümün ve hayatın yaratıldığını ifade eden 2. âyetle irtibatı olup, bu dünyada Allah’a isyan edenlerin öte dünyada çekecekleri cezayı, O’na karşı saygılı olup günah işlemekten korunanların elde edecekleri ödülleri açıklamaktadır. 6-8. âyetlerdeki tasvirler cezanın ne derece şiddetli olduğunu daha iyi hissettirme amacına yöneliktir. 8. âyette “uyarıcı” diye çevirdiğimiz nezîrden maksat peygamberdir İbn Âşûr, XXIX, 25. Âyette dünyada peygamberin çağrısına ve uyarılarına kulak tıkayıp inkâr ve isyanlarını sürdürmekte direnenlere, yarın kıyamet gününde, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorulacağını bildiren ifade aslında yaşayanlar için bir uyarıdır. 9-11. âyetler o gün iş işten geçtikten sonra değil, fakat bugün fırsat eldeyken o uyarıya kulak vermek, yani peygamberi tanımak, ayrıca Allah’ın insanlığa büyük lutfu olan aklı ve diğer bilgi imkânlarını da kullanarak hak ve hidayet yolunu bulmak gerektiğine, ebedî kurtuluşun ancak bu sayede kazanılabileceğine işaret etmektedir. 12. âyet ise müminlerin nâil olacağı uhrevî mutluluğun veciz bir özetidir. Bu dünyada günah işleyenler, ya kendilerini görüp gözeten Allah’ın varlığına inanmıyor veya inanmakla birlikte dünyevî hırs ve menfaatleri, nefsânî arzuları yüzünden gaflete dalıp sorumluluklarını unutuyorlar. İşte bu âyetlerde inkârcılara ve gafillere Allah’ın gizlisiyle açığıyla her şeyi kuşatan ilmi hatırlatılmakta, kendilerinden hayatlarını buna göre düzenlemeleri istenmektedir. Cenâb-ı Allah, kendisinin güç ve kudretini gösteren delilleri bir defa daha gözler önüne sermekte; yerkürenin yaratılması, her türlü nimet ve imkânlarla donatılarak üzerinde yaşanılır hale getirilmesinin, sonsuz bir gücün varlığını ve birliğini gösterdiğine dikkat çekmektedir. “Üzeri” diye çevirdiğimiz menâkibihâ tamlamasındaki menâkib kelimesi, “omuz” anlamına gelen menkibin çoğulu olup mecaz olarak yeryüzündeki yolları, köşe bucak ve dağları ifade eder Şevkânî, V, 301-302. Yüce Allah, bu nimetleri kulları için yarattığını bildirerek onlara yeryüzünde dolaşmalarını, yarattığı rızıklardan yiyip içmelerini istemiş; arkasından “Dönüş yalnız Allah’adır” buyurmak suretiyle insanların dünya nimetleri ve zevklerine dalarak kendi varlığını, sonsuz kudretini ve âhiret hayatını unutmamaları gerektiği, zira her nimetin bir sorumluluğu olduğu mesajını vermiştir. Müfessirler “gökte olan”dan maksadın kim veya ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir 1. Bundan maksat Allah’tır; ancak bu mecazi bir anlatım olup maksat O’nun yüceliğini ve gücünün sonsuzluğunu vurgulamaktır. Allah mutlak mânada yücedir, sonsuz ve sınırsızdır, zamanda ve mekânda olanlar ise sınırlıdır ve Allah bu sınırlamalardan münezzehtir. 2. Maksat gökteki meleklerdir. Onlar Allah’ın emriyle yeryüzüne inerek kendilerine verilen görevleri yerine getirirler. 3. Maksat, Allah’ın gökten inen azabıdır. Allah’ın rahmeti ve nimeti nasıl gökten iniyorsa O’nun azabı da inkârcı ve isyankârların başına gökten iner daha geniş bilgi için bk. Râzî, XXX, 69-70; Elmalılı, VII, 5232 vd.; İbn Âşûr, XXIX, 33. Bize göre burada geçen “gök” kelimesiyle, fizikî evrenin gökleri değil, madde ötesi, yüce olan varlık düzeyi kastedilmiş olmalıdır. 15. âyette belirtilen imkânların iyi değerlendirilmesi gerektiği yönünde ikazlar içeren bu âyetlerde insanların, yeryüzündeki nimetlerden yararlanırken azgınlık ve taşkınlık göstermemeleri gerektiğine, aksi takdirde yeryüzünde şiddetli felâketlerin, yıkımların vuku bulacağına, böylece Allah’ın gönderdiği uyarıcıyı peygamber, onun uyarılarını önemsemeyenlerin şiddetle cezalandırılacaklarına dikkat çekilmektedir. Nitekim 18. âyette de geçmişte gerçekleri yalan sayanların bu şekilde cezalandırıldığı hatırlatılmaktadır krş. Kasas 28/81; Hâkka 69/6-8. Yüce Allah’ın başka bir eseri olan kuşların uçma yeteneğine işaret edilerek Allah’ın kudretinin bir işareti daha gözler önüne serilmektedir. Yer çekimine rağmen kuşların gökyüzünde kanat çırparak uçması ve süzülmesi, her gün gördüğümüz için önemini gözden kaçırdığımız, gerçekte ise Allah’ın sanat ve kudretini gösteren hârika olaylardandır. Kuşlara bu yeteneği veren Allah’tır. Burada Allah’ın merhametini yansıtan Rahmân isminin kullanılmış olması, O’nun mahlûkata merhametle muamele ettiğini, varlık düzeninin O’nun rahmetinden bir yansıma olduğunu ima eder. 21. âyette “rızık” kelimesiyle ifade edilen nimetler de Rahmân isminin sürekli tecellisi olup bu tecelli bir an kesilecek olsa hayatın bütünüyle yok olacağına dikkat çekilmektedir. Şeytanlara uyarak, mânevî körlük içinde bâtıl yollarda giden inkârcı nankör ile hak yolda yürüyen mümin temsilî olarak karşılaştırılmakta, bunlardan hangisinin hedefine daha güvenli olarak ve şaşmadan ulaşacağı soru-cevap yöntemiyle anlatılmaktadır. Doğduğunda hiçbir bilgiye sahip olmayan insana bilgi vasıtalarından kulaklar, gözler ve kalpler akıllar verildiğinin hatırlatılması, insanın en değerli ve ayırıcı niteliğinin gözlem ve düşünme kapasitesi olduğuna ve bu nimetleri verene şükretmek gerektiğine işaret eder. Bu nimetler aynı zamanda Allah’ın eşsiz sanatını ve sonsuz kudretini göstermesi bakımından da önemlidir. Muhatabın sağduyusuna hitap edilerek onun yanlış inanç ve tutumlardan kurtulması, Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi istenmektedir. Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretini gösteren delillerden biri de insanoğlunun yeryüzünde yaratılması, türetilmesi ve çoğaltılmasıdır. Onları bu şekilde türetip yeryüzüne yayma gücüne sahip olan Allah, öldükten sonra dirilterek huzurunda toplamaya da kadirdir. Nitekim 24. âyetin son cümlesinde, “Sadece O’nun huzurunda gelip toplanacaksınız” ifadesiyle buna işaret edilmiştir bu âyetlerin tefsiri için ayrıca bk. Nahil 16/78; Mü’minûn 23/78-79. Bir önceki âyette insanların kıyamet gününde Allah’ın huzurunda toplanacakları haber verilince inkârcılar öğrenmek için değil, Hz. Peygamber’le alay etmek maksadıyla bu olayın ne zaman gerçekleşeceğini sormuşlardı. Devamındaki âyette bu soruya Hz. Peygamber’in nasıl cevap vermesi gerektiği bildirilmektedir. 27. âyette de inkârcıların âhirette azabı gördüklerindeki halleri anlatılmakta, inanmadıkları âhiret azabını ve kıyametin korkunç olaylarını yakından gördükleri zaman yüzlerinde meydana gelen üzüntü belirtileri ve psikolojik çöküntü tasvir edilmekte veya –bizim tercih ettiğimiz meâle göre– inkârcıların yüzlerinin kara çıkacağı ve mahcup olacakları bildirilmektedir. İşte inkârcılar, dünyada inkâr ettikleri ve alay ederek gelmesini istedikleri azabın bu azap olduğunu ya kendi aralarında konuşurlar veya melekler tarafından onlara söylenir. Müşrikler Hz. Peygamber’in ölümünü istiyor ve bunu açık bir şekilde dile getirmekten de çekinmiyorlardı bk. Tûr 52/30-31. Hatta onu öldürmek için tuzak kuruyor bk. Enfâl 8/30, böylece ondan ve getirdiği dinden kurtulacaklarını sanıyorlardı. İşte bu âyetler onların niyet ve beklentilerine bir cevap olmak üzere inmiştir bk. Râzî, XXX, 76. 28. âyette Hz. Peygamber’in varlığına son verilmesinin veya ölümünün ertelenmesinin müşrikler için herhangi bir fayda sağlamayacağı, kendilerine verilecek elem verici cezayı önleyecek bir gücün de asla bulunmadığı ifade edilmiştir. Âyette ayrıca hayatın ilâhî bir rahmet olduğuna, Hz. Peygamber’in de eceli geldiğinde öleceğine işaret edilmektedir İbn Âşûr, XXIX, 51-52. 29. âyette ise müminlerin inandıkları ve güvendikleri Tanrı’nın esasen müşriklerce de bilinen ve Rahmân ismiyle anılan yüce Allah olduğu belirtilmiş, bu gerçeğin kendilerine tebliğ edilmesi Hz. Peygamber’e emredilmiştir. Allah’ın kudretini, lutufkârlığını yeniden hatırlatan bu âyet 15 ve 21. âyetlerle bağlantılı olup kuvvetli ihtimalle Hz. Peygamber ile müşrikler arasında geçen bir tartışmanın sonucu olarak onlara yöneltilmiş eleştiri ve uyarı amaçlı bir sorudur. 15. âyette Allah’ın yeryüzünü kullanışlı hale getirdiği ifade edildikten sonra insanlardan O’nun yarattığı rızıklardan yararlanmaları istenmiş; 21. âyette de rızkın Allah’a ait olduğu, O verdiği rızkı kestiği takdirde rızık verecek birinin asla bulunmayacağı bildirilmişti. Burada da rızıkların en önemlisi ve hayatın ana unsuru olan suyun yerin derinliklerine çekilmesi halinde Allah’tan başka yeryüzünde su yaratacak bir gücün bulunmadığına işaret edilerek, böylesine eşsiz kudretin sahibi yüce Allah’ı bırakıp da bâtıl tanrılara tapanlar, ne kadar yanlış bir yolda oldukları üzerinde düşünmeye çağrılmaktadır.
Mülk suresi, Mekke döneminde inmiştir. 30 ayettir. Sure, adını birinci ayette geçen “elMülk” kelimesinden almıştır. Surede başlıca, Allah’ın azameti, Allah’ın birliğinin delilleri ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin akıbetleri konu suresi Tebareke Arapça okunuşu Mülk Suresi Tebareke birinci sayfası Mülk Suresi Tebareke ikinci sayfası Mülk Suresi Tebareke üçüncü sayfası Mülk suresi dinleMülk suresi Tebareke Arapça oku ve Diyanet meali بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِRahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ١Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. ﴾1﴿ اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ٢ O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. ﴾2﴿ اَلَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقاًۜ مَا تَرٰى ف۪ي خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍۜ فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ٣O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun? ﴾3﴿ ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئاً وَهُوَ حَس۪يرٌ٤Sonra tekrar tekrar bak; bakışların aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp âciz ve bitkin halde sana dönecektir. ﴾4﴿ وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُوماً لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ٥Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve ahirette de onlara alevli ateş azabını hazırladık. ﴾5﴿ وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ٦Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası! ﴾6﴿ اِذَٓا اُلْقُوا ف۪يهَا سَمِعُوا لَهَا شَه۪يقاً وَهِيَ تَفُورُۙ٧Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler. ﴾7﴿ تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ٨ Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. ﴾8﴿ قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ٩Onlar da şöyle derler "Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' demiştik." ﴾9﴿ وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ اَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا ف۪ٓي اَصْحَابِ السَّع۪يرِ١٠Yine şöyle derler "Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık." ﴾10﴿ فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْۚ فَسُحْقاً لِاَصْحَابِ السَّع۪يرِ١١İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah'ın rahmetinden uzak olsun! ﴾11﴿ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ١٢Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. ﴾12﴿ وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ١٣Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; fark etmez. Şüphesiz Allah, sinelerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilir. ﴾13﴿ اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟١٤Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır. ﴾14﴿ هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولاً فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ١٥O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak onadır. ﴾15﴿ ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ١٦Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? O zaman bir de bakarsınız yer yüzü şiddetle çalkalanıyor. ﴾16﴿ اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباًۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ١٧Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgar göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz! ﴾17﴿ وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ١٨Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu!? ﴾18﴿ اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ١٩Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları havada ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir. ﴾19﴿ اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ٢٠Yahut Rahmân'dan başka size yardım edecek şu ordunuz taraftarlarınız kimlerdir? İnkarcılar ancak bir aldanış içindedirler. ﴾20﴿ اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ٢١Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular. ﴾21﴿ اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ٢٢Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi? ﴾22﴿ قُلْ هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ٢٣De ki "O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" ﴾23﴿ قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ٢٤De ki "O, Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak onun huzurunda toplanacaksınız." ﴾24﴿ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ٢٥"Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar. ﴾25﴿ قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ٢٦De ki "O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım." ﴾26﴿ فَلَمَّا رَاَوْهُ زُلْفَةً س۪ٓيـَٔتْ وُجُوهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَق۪يلَ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَدَّعُونَ٢٧Onu azabı yakından gördükleri zaman inkar edenlerin yüzleri kötüleşir ve onlara, "İşte bu, alaylı bir biçimde isteyip durduğunuz şeydir" denir. ﴾27﴿ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ٢٨De ki "Söyleyin bakalım Diyelim ki Allah beni ve beraberimdekileri helak etti, yahut bize acıdı. Peki, ya inkarcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?" ﴾28﴿ قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَاۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ٢٩De ki "O, Rahmân'dır. O'na iman ettik, yalnızca ona tevekkül ettik. Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!" ﴾29﴿ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْراً فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ٣٠ De ki "Söyleyin bakalım Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?" ﴾30﴿Mülk suresi Tebareke Türkçe okunuşuMülk suresini, Arap harfleriyle okuyamayanlar latin harfleriyle Arapça okunuşu ile okuyabilirler. Fakat bu gibi okuyuşlarda hareke ve bazı harflerin çıkarışı nedeniyle yanlış okumalar olabilir. Örneğin, kesme işaret olan yerler ayn harfi varmış şeklinde Tebarekelleziy biyedihilmulku ve huve 'ala kulli şey'in Elleziy halekalmevte velhayate liyebluvekum eyyukum ahsenu 'amelen ve huvel' Elleziy haleka seb'a semavatin tıbakan ma tera fiy halkırrahmani min tefavutin ferci'ılbasare hel tera min Summerci'ılbasare kerreteyni yenkalib ileykelbesaru hasien ve huve hasiyrun. 5. Ve lekad zeyyennessemaeddunya bimesabiyha ve ce'alnaha rucumen lişşeyatıyni ve a'tedna lehum 'azabesse' Ve lilleziyne keferu birabbihim 'azabu cehenneme ve bi' İza ulku fiyha semi'u leha şehiykan ve hiye Tekadu temeyyezu minelğayzı kullema ulkıye fiyha fevcun seelehum hazenetuha elem yet'kum Kalu bela kad caena neziyrun fekezzebna ve kulna ma nezzelellahü min şey'in in entüm illa fiy dalalin Ve kalu lev kunna nesme'u ev na'kılu ma kunna fiy ashabisse' Fa'teref'u bizenbihim fesuhkan liashabisse'ıyri. 12. İnnelleziyne yahşevne rabbehum bilğaybi lehum mağfiretun ve ecrun Ve esirru kavlekum evicheru bihi innehu 'aliymun Ela ya'lemu men haleka ve Huvelleziy ce'ale lekumul'arda zelulen femşu fiy menakibiha ve kulu min rizkıhi ve Eemintum men fiyssemai en yahsife bikumul'arda feiza hiye Em emintum men fiyssemai en yursile 'aleykum hasıben feseta'lemune keyfe Ve lekad kezzebilleziyne min kablihim fekeyfe kane Evelem yerev ilettayri fevkahum saffatin ve yakbıdne ma yumsikuhunne illerrahmanu innehu bikulli şey'in basıyrun. 20. Emmen hazelleziy huve cundun lekum yansurukum min dunirrahmani inilkafirune illa fiy Emmen hazelleziy yerzukukum in emseke rizkahu bel leccu fiy 'utuvvin ve Efemen yemşiy mukibben 'ala vechihi ehda emmen yemşiy seviyyen 'ala sıratın Kul huvelleziy enşeekum ve ce'ale lekumussem'a vel'ebsare vel'ef'idete kaliylen ma Kul huvelleziy zereekum fiyl'ardı ve ileyhi Ve yekulune meta hazelva'du in kuntum Kul innemel'ılmu 'ındallahi ve innema ene neziyrun Felemma reevhu zulfeten siy-et vucuhulleziyne keferu ve kıyle hazelleziy kuntum bihi tedde'une. 28. Kul ereeytum in ehlekeniyallahu ve men me'ıye ev rahımena femen yuciyrulkafiriyne min 'azabin Kul huverrahmanu amenna bihi ve 'aleyhi tevekkelna feseta'lemune men huve fiy dalalin Kul ereeytum in asbeha maukum ğavren femen ye'tiykum bimain me' suresinin Tebareke nuzülüMushaftaki sıralamada altmış yedinci, iniş sırasına göre yetmiş yedinci sûredir. Tûr sûresinden sonra, Hâkka sûresinden önce Mekke’de nâzil suresinin Tebareke konusuSûre genel olarak Allah Teâlâ’nın varlığı ve birliğini, azametini, evrendeki hükümranlığını, tek tanrı ve tek yaratıcı olduğunu, hayatın ve ölümün var ediliş amacını ve öldükten sonra dirilmeyi konu edinmektedir. Sûrede ayrıca insanlığın ilâhî vahyin uyarıcılığına muhtaç olduğuna işaret edilmekte, bunu kabul etmeyenlerin karşılaşacakları kötü sonuçla ilgili uyarılar yapılmaktadır. Mülk suresinin Tebareke faziletiHz. Peygamber, Mülk sûresinin onu okuyanları kabir azabından koruyacağını ifade buyurmuşlar Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 9; Şevkânî, V, 296, bu sebeple cenazelerin ardından bu sûrenin okunması âdet olmuştur. Bu hadisi, “sûreyi okuyup amel edenlerin, kabir azabını gerektiren günahlardan uzak duracağı ve böylece azaptan kurtulacağı” şeklinde anlamak da mümkündür.
mulk suresi arapça oku enfal